***
Yalçın yaptığı açıklamada, “Ülkemizde sağlık alanında yaşanan onca soruna rağmen, büyük bir özveri ve emek ile hizmet üreten sağlık emekçileri, mesleki yaşamları boyunca önemli sağlık riskleriyle karşı karşıya bulunmaktadırlar. Sağlık emekçilerinin birey olarak her insanın yüz yüze olduğu etkenlerle karşılaşması yanında asıl risk; hastalık söz konusu olduğunda ilk görev alan eleman olması nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Sağlık emekçileri, yangına ilk atlayan itfaiye ekibi gibi işlev görürler, ancak ülkemizde sağlıkçılara kendilerini koruyacak donanımın yeterince sağlandığından bahsetmek mümkün müdür? Örneğin kuş gribi epidemisi sırasında bölgeye gönderilen çok sayıda sağlık emekçisine basit bir koruyucu kit ve eğitim broşürü dahi verilmemiş, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalarına müdahale sırasında ise, bu duyarsızlık bilindiği gibi can kaybı ile sonuçlanmıştır. Ülkemizde her yıl kaç sağlık emekçisinin görevini yaparken hastalandığı, sakat kaldığı ya da bu nedenlere bağlı olarak yaşamını kaybettiği konusunda düzenli kayıtlar tutulmadığı için, gerçek verilere ulaşılamamaktadır.
*
Sağlık sisteminin sorunlarını çalışanlarına
yükleyen ve onları “günah keçisi” ilan eden Sağlık Bakanlığı, çalışanların sağlığı konusundaki duyarsız tavrını sürdürmektedir. Maalesef ülkemizde yıllardır birçok sağlık emekçisi yaptığı iş nedeniyle önemli ölçüde iş ve güç kaybına uğramakta, hatta hayatını kaybetmektedir. Hepatit, tüberküloz, başta olmak üzere 30’u aşkın enfeksiyon, anestezi gazları, sterilizasyonda kullanılan maddeler, radyasyon gibi biyolojik, kimyasal ve fiziksel riskler sonucu hayatını kaybeden ya da yaşamını bu hastalıkların komplikasyonlarıyla boğuşarak, acı ve ıstırap içinde geçiren çok sayıda meslektaşımız vardır. Sağlık emekçileri kan, vücut sıvıları, temas veya damlacık yoluyla bulaşan çeşitli enfeksiyonlara ortalama 10 kat daha fazla yakalanmaktadırlar. Hepatit B, C, HIV, tüberküloz, nezle, grip, kızamık, kızamıkçık, suçiçeği, shigella, salmonella, brusella bu gruptaki başlıca hastalıklardır. Ayrıca anestezik maddeler, sterilizasyon malzemeleri, sitotoksik maddeler gibi kimyasal zararlılar yanında, iyonizan radyasyon, kötü havalandırma, ısı veya aydınlatmanın yetersiz oluşu, gürültülü çalışma ortamlarından kaynaklanan fiziksel risklerle de karşı karşıyadırlar. Yetersiz alt yapı, malzeme yetersizliği, eğitim ve denetim eksikliği gibi sorunlar bu risklerin ciddi birer tehdit olmasını sağlamaktadır. Yapılan çalışmalar sağlık hizmetlerinin yoğun temposu ve duygusal yükü nedeniyle, depresyon, anksiyete bozukluğu başta olmak üzere bazı ruhsal sorunların sağlık emekçileri arasında daha sık görüldüğünü ortaya koymuştur. Bu sorunların çoğunda genetik bir yatkınlık olsa da, yaşam ve çalışma koşullarının yarattığı streslerin eklenmesiyle ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Sağlık emekçilerinin hizmet verdikleri insanlara karşı duyarsızlaşması, duygusal açıdan kendilerini tükenmiş hissetmeleri, kişisel başarı ve yeterlik duygularında azalma gibi belirtileri olan “Tükenme Sendromu” özellikle stres faktörlerinin fazla olduğu acil ve yoğun bakım çalışanlarında daha fazla görülmektedir. Profesyonel kimlikleri sağlık emekçilerinin yardıma ulaşmasını kolaylaştıracak yerde zorlaştırmaktadır.

*
Tıbbi tedavi ve psikoterapi
yanında, çalışma ortamından kaynaklanan olumsuz koşulların düzeltilmesi de büyük önem taşımaktadır. Ayrıca bir başka sağlık riski, son dönemlerde neredeyse sıradan bir durum olan ve gittikçe yaygınlaşan sağlık emekçilerine sözel ya da fiziksel şiddet uygulanması olmuştur. Sağlık emekçileri sistemin yetersizliklerinin kurbanı olarak şiddetin hedefi haline getirilmiş ve yaşama haklar risk altına girmiştir. Bu durum sadece çalışanlar için bir sağlık riski değil, sistemi bu hale getirenlerin alnında kara bir leke olarak durmaktadır. Görüldüğü gibi sağlık emekçilerini “hasta eden” sorunlar, doğrudan sağlık sisteminden kaynaklanan sorunlardır. Sağlık emekçilerinin işyeri sağlık riskleri yaşamsal bir tehdit olmasına karşın, bugüne kadar meslekten kaynaklanan olumsuz koşullara yönelik önemli bir hukuki kazanım elde edilememiştir. Birçok çalışan bu konuda ne yapması gerektiğini bile bilmemekte, sorun bireysel hataya indirgenerek, adeta kaderci bir yaklaşımla durum kabullenilmektedir. Ayrıca kriz, işsizlik, düşük ücret, esnek çalışma, iş güvencesiz çalışma, işyeri ortamında risklere karşı önlem almayı zorlaştırmış ve sağlıksız-korumasız ortamlarda çalışmayı yaygınlaştırmıştır. Yetkililer veya işverenler iş güvenliği için alınması gereken önlemleri, pahalı bir maliyet unsuru olarak değerlendirmiş, bu görevlerini ihmal ederek veya bilinçli olarak kaçınarak insan yaşamı hiçe sayılmıştır. Gelişmiş ülkeler sağlık alanında risk oluşturan fiziksel, kimyasal ve biyolojik sorunları marjinal düzeye indirdikleri için, artık işyerlerinde ergonomik ve psikososyal sorunlara el atmışlardır. Ancak ülkemizde sağlık alanında işyeri sağlık riskleri neredeyse hala kabul edilmemekte ve bir sorun olarak görülmemektedir.

*
Sağlık emekçisi kendisi başvurmadıkça sürekli bir sağlık hizmeti alamamakta ve “çalışma yaşamında sağlıklı olma hakkı”
korunamamaktadır. Sağlık emekçilerinin sağlığını korumak konusunda bugüne kadar fazlasıyla zaman kaybedilmiştir. Bundan sonra bu alanda atılması gereken en önemli adım, meslek hastalıkları, iş kazaları, işe bağlı sağlık sorunları ve istenmeyen sonuçlarına karşı, sağlık emekçilerinin sağlığını korumak için “İşyeri Sağlık Birimleri” kurulması olacaktır. Bu sayede öncelikle iş ortamındaki riskler tanımlanarak, önleyici ve eğitici çalışmalarla riskler elimine edilecek ve sağlık emekçilerinin sağlığı düzenli olarak izlenecektir. Sağlık emekçilerinin sorunları toplumun sağlık sorunlarıyla iç içedir. Toplumun sağlığı gelişip daha iyi bir düzeye geldikçe bu durumun olumlu etkileri sağlık emekçilerine de yansıyacaktır. Saydığımız bu riskler ile her gün karşı karşıya olan biz sağlık emekçileri, siyasi iktidarı ve ilgili bakanlıkları bu konularda acil düzenleme yapmaya davet ediyoruz” dedi.

-----_____-----_____-----_____
Anta Haber Ajansı Murat ALTUNÖZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder