26 Kasım 2009 Perşembe

HATAY'DA BİNLERCE KAMU EMEKÇİSİ DAVUL ZURNA EŞLİĞİNDE "GREV" YAPTI.

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'nun (KESK’in) çağrıcısı olduğu 25 Kasım “Uyarı Grevi” tüm yurtta olduğu gibi Hatay’da da sabah erken saatlerinde Grev pankartının açılmasıyla başladı.
*
Öğlen saatlerinde ise bi,n kişinin katıldığı davul zurnalı bir yürüyüş gerçekleştirildi.

Eğitim Sen önünden ulus alanına kadar davul zurna eşliğinde yürüyen çok sayıda memur, haklarını talep etti.

Alanda KESK adına konuşan Dönem sözcüsü Servet Kavukoğlu; “Gasp edilen toplu sözleşme hakkımızı kullanmak için, Herkese güvenceli iş, onurlu bir yaşam, insanca bir ücret için,

Kaynakların sermayeye değil işsizlik ve yoksullukla mücadeleye ayrılması için, Demokratik bir çalışma yaşamı için, Çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakmak için" greve gittiklerini söyledi.

Eylem yapılan oturma eyleminden sonra sona erdirildi.

HABER VE FOTOĞRAF: Anta Haber Ajansı Murat Altunöz






















24 Kasım 2009 Salı

DİSK; "SESSİZ VE SEYİRCİ KALMYACAĞIZ"

DİSK Genel – İş Sendikası Hatay Şubesi, Konfederasyonumuz DİSK’ in Başkanlar Kurulunun sonuç bildirgesini kamuoyu ile paylaştı…

DİSK Genel-İş Hatay Şubesi Başkanı Mehmet Güleryüz, DİSK Başkanlar Kurulunun sonuç bildirgesini açıkladı. Yapılan açıklamada, “DİSK Başkanlar Kurulu; Türkiye’nin ekonomik kriz, işsizlik, demokratik özgürlükler ve Kürt sorununun çözümüne yönelik sorunların yol açtığı, koşullar altında toplanmıştır. Hükümet bu sorunları sadece sermayenin talepleri doğrultusunda aşmak istemekte, başta işçi konfederasyonları olmak üzere diğer sosyal tarafların bu konudaki görüş ve önerilerini dikkate bile almamaktadır. Bu nedenle Hükümetin izlediği politikalar geleceğe umutla bakmamızı engellemektedir. Bütün dünyayı çok ciddi biçimde etkileyen ekonomik kriz döneminden geçiyoruz. Dünyanın pek çok ülkesinde milli gelirdeki gerileme durmuş, işsizlik yerini küçük de olsa istihdam artışına bırakmıştır. Türkiye’de ise AKP iktidarı krizden az etkilendik yanılsamasına sıkı sıkıya sarılmıştır. Ekonomik verilerin aksine eksik ve yanlış bilgilendirmeler topluma empoze ettirilmektedir. AKP hükümetinin işini kolaylaştıran en büyük yardımcısı ise toplumun büyük çoğunluğunu ilgilendiren temel ekonomik sorunlar yerine sürekli yeni gündemler yaratılmasıdır. Baskılar, yaratılan korkular, demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlanması giderek baskıcı-otoriter bir yönetim yaratma konusunda bu ülkenin insanlarını etkilemekte, gerçek gündemin gün yüzüne çıkması engellenmektedir. Bu ülkenin işsiz bırakılan, ağır koşullarda çalışmaya mecbur edilen, enflasyonun altında yaşamaya mahkum edilen emekçileri; yüzde 27’si işsiz olan gençleri, ayırımcılığa tabi tutulan kadınları, güç koşullarda okuyan öğrencileri, büyük sıkıntılarla yaşayan emeklileri, kısacası bu toplumun ezilenleri daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük daha çok iş, daha çok aş ve gerçek adalet istiyorlar. Hayat pahalılığına son verilmesini talep ediyorlar. Bu sorunların bu ülkenin gerçek gündemi ve gerçek sorunları olmadığını kim iddia edebilir? Bir ülke düşünün ki, istihdama 15 aydır tek bir kişi eklenmemiştir. Sanayi üretimi 14 aydır istikrarlı olarak gerilemiştir. Sanayi kapasite kullanımı 23 aydır sürekli düşerek 7 yıl önceki seviyesine gerilemiştir. Bir ülke düşünün ki, kriz döneminde ortalama ücretler yüzde 15’lere gerilemiştir. Buna karşılık temel tüketim ürünlerinin fiyatları yüzde 8, gıda ürünleri yüzde 9, kira ve diğer konut harcamaları yüzde 16 oranında artmıştır. Krizden önceki dönemde bir kilogram ekmek fiyatı 1.85 TL iken bugün 2.10 TL’ye yükselmiştir. İşten çıkartılanlar aileleriyle birlikte sosyal korumadan, sigorta desteğinden yoksun bırakılmıştır. Bir ülke düşünün ki, yöneticileri dünyanın 17. büyük ekonomisi olmakla, G-20 ülkelerine dâhil olmakla övünsün. Ama her sabah uyandığında yiyecek yemeği olmayan 1 milyon 400 bin vatandaşa ve resmi olarak yoksul ilan edilen 12 milyon 170 bin kişiye sahip olsun. Bir ülke düşünün ki, bütçe harcamaları milli gelirin dörtte birine ulaşsın ama yoksullukla mücadele programına sahip olmasın. Krizin 1. yılındayız. Fakat AKP hükümeti krize karşı tutarlı, kalıcı, bütünsel ve güven verici toplumun çoğunluğunu kavrayan politikalar izlememekte ısrar etmektedir.

Milyonlarca insanın kaderini piyasanın insafına terk etmiştir. Sosyal taraflara sırtını çevirmiştir. DİSK bir yıl önce, daha krizin ilk işaretleri görülmeye başladığında, Ağustos 2008’de “sosyal tedbir” taleplerini hükümete iletmiş ve kamuoyuyla paylaşmıştır. Ekim 2008, Kasım 2008’de ve Ocak 2009’da “Sosyal Program” krize karşı kapsamlı tedbir paketini tartışmaya açmıştır. Yasa gereği katıldığımız diyalog toplantılarında hükümete sunmuştur. Fakat Hükümet emeğin taleplerini hiçbir şekilde dikkate almamıştır.

Tam tersine AKP iktidarı “kriz dönemini emeğin elde kalmış kazanımlarını ortadan kaldırmaya yönelik bir fırsat” olarak görmüştür. Bu nedenle, kayıt dışı istihdam yüzde 50 sınırına dayanmışken, kuralsızlık, ağır sömürü en üst noktaya varmışken, bu sorunları çözeceğine, sendikal harekete kilit vuran ve yok etmeye çalışan, işçilerin “kiralanması” mantığı üzerine kurulu “Özel İstihdam Büroları”nı yeniden gündemine almıştır. Yıllardır talep ettiğimiz, asıl amacı dışında kullanılmaması gereken İşsizlik Sigortası Fonu işçilerin ve çalışanların lehine yeniden düzenleneceğine, bir gece operasyonuyla sermayeye kaynak olarak aktarılmak istenmektedir. “Sağlıkta Dönüşüm Projesi” gibi politikalarla, esasen sağlık ve sosyal harcamaları bir maliyet unsuru olarak gören iktidar sağlık alanında tam bir kaos yaratmıştır.

Bu değerlendirmeler ışığında; 19 Kasım 2009 Perşembe günü toplanan DİSK Başkanlar
Kurulumuz aşağıdaki kararların kamuoyuna açıklanmasına karar vermiştir:
Kriz bahane edilerek tam bir sendika düşmanlığı sürdürülmektedir. Özel olarak bu sendikasızlaştırma saldırısı DİSK üzerinde yoğunlaşmaktadır. Tüm işkollarında işçilerin DİSK üyesi sendikalarda örgütlenme istekleri acımasızca işten çıkartılarak sürdürülmektedir. Örgütlenme çabalarımız arttırılarak sürdürülecektir. Yapılan saldırılar işçi direnişleriyle cevaplanacaktır. Bu nedenlerle Sinter Metal işçileriyle, İzmir’deki Kent AŞ işçileriyle, Tuzla’daki tersane işçileriyle, Düzce’de metal işçileriyle, sağlık, taşımacılık, hizmet, lastik, dokuma, madencilik, gıda, basın, banka, büro, sinema/sanat, toprak, tarım, kağıt, inşaat, konaklama ve diğer işkollarındaki emekçilerle dayanışmalar güçlendirilecek, direnişleri desteklenecektir. Hükümetin açlık sınırı altında yaşamaya mahkûm ettiği, taleplerine sırt çevirdiği emeklilerin örgütlenme çabalarına ulusal ve uluslararası yeni dayanışma kanalları oluşturulacak, verdikleri mücadeleye aktif destek sağlanacaktır. Bunun yanında süren hukuk davaları tam bir “savsaklama sürecine” dönüştürülmüştür. Yasal olarak iki ayda sonuçlanması gereken davalar ayları, yılları bulan sürelere yayılmaktadır. DİSK olarak bu sürece “Geç gelen adalet, adalet değildir!” ilkesiyle ulusal ve uluslararası bir bilgilendirme çalışması başlatılacak, bu konuya her alanda müdahil olunacaktır.

Bu konuda Adalet Bakanlığı’nı göreve çağırıyoruz. Dinletmelerle uğraşmak yerine bu sorunların çözüme kavuşturulmasını istiyoruz. 2821 ve 2822 sayılı yasalarda yapılmak istenen çalışmalar kaosa doğru gitmektedir. Bir yanda iki yıl önce TBMM’ye sevk edilmiş bir yasa, diğer yandan Çalışma Bakanlığı’nca hazırlanan yeni bir yasa, öte yandan da “tarafların uzlaşması” adı altında yeni taslak oluşturma çabaları vardır. DİSK olarak ILO normlarını kapsayan, yasaksız, barajsız, bir sendikalar yasasına kavuşana kadar mücadelemiz sürecektir. Demokrasinin yerleşip, korunmasında en büyük güç örgütlü topluma inançtır, onun yaratılmasıdır. Bu nedenle, çalışanların, işsizlerin, emeklilerin, gençlerin, kadınların örgütlenmesinin önündeki engeller kaldırılmalıdır. 25 Kasım 2009 Çarşamba günü başta KESK olmak üzere, kamu emekçilerinin yapacakları uyarı grevleri bütün işçileri ve emekçileri yakından ilgilendirmektedir. DİSK olarak bu uyarı grevlerini aynı gün saat 11.00’de bütün işyerlerinde “AKP halka hesap ver!” adı altında baştemsilciler tarafından okunacak bildirilerle destek verilecek, kitlesel basın açıklamalarına katılınacaktır. Bütün işçileri, emekçileri, yoksulları, ezilenleri eyleme destek vermeye davet ediyoruz. Türkiye’de krizin derinleşmesinden bu yana bir yıl geçmiş, krizin bedeli kitlesel işsizlik, hayat pahalılığı, ücret kayıpları biçiminde işçi sınıfına, emekçilere ve yoksulların üzerine yıkılmıştır. Eylül 2008’den bu yana işsiz sayısına 1 milyon 200 bin kişi eklenmiş, reel ücret kayıpları yüzde 15’lere ulaşmıştır. İşsizlik ve haneye giren gelirin azalması geçim sorununu ağırlaştırmıştır. Sanayi üretimi 14 aydır gerilemeye devam etmektedir. AKP hükümeti resmi bütçe taslağında ekonominin 2009’da yüzde 6 küçüleceğini beyan etmiştir. 2009 bütçe açığı mevcut bütçe gelirleriyle karşılanamayacak düzeye çıkmıştır. Bütçe, sağlık yardımlarının artırılması, eğitime daha fazla kaynak ayrılması ve sosyal harcamaların artırılması nedeniyle açık vermiş değildir. Tam tersine bu alana aktarılan kaynaklar azaltılırken, faiz ödemeleri ve kamu ihaleleri yoluyla sermayeye kaynak aktarılmaya devam edilmiştir. AKP hükümeti 2010 yılı bütçe tasarısını Meclis’e sunmuştur. Ama bu tasarı, krize karşı sosyal bir bütçe olmaktan çok uzaktır. Bütçede birinci öncelik faiz ödemelerine verilmiştir. Aşırı derecede artan bütçe açığını kapatmak için hayati önem taşıyan temel tüketim ürünleri arasında yer alan akaryakıt, konut, elektrik, doğalgaz ve ulaşıma yüzde 30’a varan zamlar yapmaya başlanmıştır. Ücretlere yüzde 4 artış yaparken, temel tüketime yüzde 30’larda zam öngören bu politikalar geçim sorununu dayanılmaz hale getirecek, işçileri, emekçileri ve geniş halk kitlelerini çok daha fazla yoksullaştıracaktır. DİSK, bugünden başlamak üzere işten çıkarılmalara ve zamlara karşı
“AKP ELİNİ EKMEĞİMDEN ÇEK! ZAMLARA HAYIR!” içerikli bir kampanya başlatılmasını kararlaştırmıştır. Krizin sonuçlarının, AKP’nin sermaye yanlısı uygulamalarının faturası yine işçi ve emekçilere kesilmek istenmektedir.
Bunun sonuçları ülkemiz ve halkımız için yıkıcı sonuçlar doğuracaktır. Bu böyle sürdürülemez! Bu doğrultuda işçi sınıfı gerektiğinde üretimden gelen gücünü kullanmaktan çekinmeyecektir! Türkiye, işsizlik, yoksulluk, eşitlik ve özgürlük gibi gerçek ihtiyacı ve gerçek gündeminden uzaklaştıkça, AKP baskıcı ve otoriter yeni bir iktidar biçimini uygulamaya çalışmaktadır. Son günlerde, yargı ve hukuk alanında yaşanılan tartışmalar toplumda derin kaygılar yaratmaktadır. Yaygın bir şekilde ve hukuk tanımadan yapılan dinlemeler, muhalif sesleri ve kendi hegemonyası dışındaki medyayı cezalandırarak susturma girişimleri, baskıcı ve otoriter bir korku topluma yaratmaya yönelmiştir. DİSK demokrasi dışı tüm girişim ve arayışların karşısında bir örgüt olarak, bireysel hakların korunması, hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla hayata geçirilmesi yolunda mücadelesini sürdürmekte kararlıdır” denildi.

Anta Haber Ajansı Murat Altunöz

İNANDI: "TOPLU İŞ SÖZLEŞMELİ GREV TÜM KAMU ÇALIŞANLARININ DEMOKRATİK HAKKI'DIR"

Hatay Tabip Odası Yönetim Kurulu adına bir açıklama yapan Başkan Tacettin İnandı, toplu sözleşmeli grevin kamu çalışanlarının demokratik bir hakkı olduğunu söyledi.

İnandı yaptığı açıklamada, “Bildiğiniz gibi Türkiye’de Kamu Çalışanları 25 Kasım 2009tarihinde bir günlük bir uyarı grevi yapacaklarını duyurmuşlardır. Grevin temel amaçlarından biri kamu görevlilerine toplu sözleşmeli grev hakkının verilmesi olduğu bildirilmiştir. Diğer bir amacı ise herkese sağlıklı ve güvenli gelecektir. Biz Hatay Tabi Odası olarak, başta sağlık çalışanları olmak üzere tüm kamu çalışanlarının özlük hakları ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Kamu çalışanları kendileri ile ilgili kararlarda söz sahibi olamamaktadır, bunun başlıca nedeni ise toplu sözleşmeli grev hakkının olmayışıdır.

Ülkemiz gelir dağılımı bakımından, en adaletsiz ülkeler arasındadır. Yine bunun nedenlerinden biri de çalışanların bu tür haklarının eksikliğidir. Sağlık alanında kamuda çalışanların önemli bir kısmı artık taşeron firmalarda çalışmaktadır. Bunların çoğu ise asgari ücretle ve iş güvencesi olmadan çalışmaktadır. Hastanelerde temizlik, güvenlik, laboratuar, yemek ve otomasyon işlemleri artık taşeron firma denen özel ve küçük firmalar aracılığı ile yürütülmektedir. Sağlıklı ve güvenli gelecek hakkı tüm toplumu ilgilendiren bir sorundur. Kamu çalışanları bu anlamda toplumsal bir soruna sahip çıkarak sağlıklı ve güvenli bir toplumun oluşması için mücadele etmektedir. Ülkemizde son yıllarda yapılan değişiklikler sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi ve ticarileştirilmesi olmuştur. Bu durum gelecek açısından kaygı vericidir. Bu uygulamalar sağlık hizmetine erişmenin herkes için eşit olamayacağı bir dönemin başlangıcıdır. Sağlık hizmetlerinin pahalılaşması ve verimsizleştirilmesidir. Bu model sürdürülebilir değildir. Dolayısı ile kamu çalışanları bu konuda da endişe duymaktadırlar. Biz Hatay Tabip Odası olarak, kamu çalışanlarının bu taleplerini temel hak ve özgürlükler bakımından yerinde ve haklı görmekteyiz. Meslektaşlarımızı bu etkinliğe destek olmaya çağırıyor, etkinliğin başarılı geçmesini diliyoruz” dedi.

Anta Haber Ajansı Murat Altunöz

MANSUROĞLU; HAKLARIMIZ İÇİN OMUZ OMUZA HALK GREVİNE BEKLİYORUZ

Halkevleri Hatay Şubesi Başkanı Eylem Mansuroğlu, hakları için halk grevine beklediklerini söyledi.

Mansuroğlu yaptığı açıklamada, “25 Kasım’da tüm ülkede kamu hizmetleri bir günlüğüne duracak. Herkesin kendi hayat kavgasını vermesiyle bir şey kazanamıyoruz, şimdi hep beraber insanca yaşam kavgası vermek için bu sese kulak verelim. Her geçen gün daha çok yoksullaşıyoruz. İşsiz kalıyoruz. Hastane kapılarında katkı paylarıyla ve salgın hastalıklarla boğuşuyoruz. Çocuğumuzun okul masraflarını ödeyemiyor, okulların zorunlu temizlik elemanı oluyoruz. Kış geliyor. AKP yeniden zam diyor. Doğalgaz zamlı, elektrik zamlı, su zamlı, ulaşım zamlı… Kullandığımız her şeyden alınan vergiler artırılıyor… Onların meclisindeki büyük kavgaların arkasında gizlenen gerçekler bunlar. Hükümet faturayı halka kestikçe, bizlere de işsizlik, zamlar, yoksulluk, hastalık, cehalet düşüyor. Onların dünyasıyla bizim dünyamız giderek ayrılıyor. Bu nedenlerle 25 Kasım günü kamu emekçilerinin toplu sözleşme ve insanca yaşam için yapacağı grevi bir halk grevine dönüştürelim diyoruz. Hayat, 25 Kasım günü sadece trenlerde, vapurlarda, okullarda, hastanelerde, vergi dairelerinde durmasın. Aynı zamanda, hep beraber mahallelerimizde, merdiven altı atölyelerimizde, mahalle bakkalımızda, evlerimizde de hayatı durduralım. Onların bizi sürüklediği hayat bir günlüğüne dursun ve haklarımızı almak için hayat bir günlüğüne grev meydanlarına aksın. Toplumun sağlığını elinden alanlara karşı, katkı paylarına, muayene ücretlerine karşı sağlık hakkımızı almak için GREVdeyiz. Eğitimin bedelini veliye yükleyen, öğrenciyi müşteri, öğretmeni ücretli köle yapanlara karşı eğitim hakkımız için GREVdeyiz. Krizi fırsat bilip bizi işimizden eden, ücretleri düşüren, iş güvencemize el koyanlara karşı güvenceli iş, insanca yaşanılabilen ücret için GREVdeyiz.

Sermayenin karlarına, zenginlerin servetlerine dokunamayıp vergilerle halkı soyanlara karşı GREVdeyiz.

Hayatımızı devam ettirebilmemiz için bizi kredilere mahkûm edip borçlandıranlara karşı GREVdeyiz.

Yaşadığımız doğayı bile rant haline getirenlere, suyumuza göz koyanlara, evlerimizi yıkmaya çalışanlara karşı geleceğimiz için GREVdeyiz. Elektrikten, doğalgaza, ulaşıma kadar her şeye zam yapıp, soğuk evlerde oturmamıza, işimize, okulumuza yürüyerek gitmemize, karanlıkta kalmamıza neden olan halk düşmanlarına karşı GREVdeyiz. Yoksulluğumuzdan dolayı ölmediğimiz, sesimizi çıkarttık diye horlanmadığımız, hakkımızı aradık diye baskı görmediğimiz bir ülke için GREVdeyiz.
25 Kasım 2009 Çarşamba günü, okullarımızda, hastanelerimizde, devlet dairelerinde, iş yerlerinde, mahallelerimizde, evlerimizde GREV var. İşimizi bırakıp, kafamızı kaldırıp görmeyen gözlere görünmek, duymayan kulaklara sesimizi duyurmak için GREVdeyiz. Bütün halkımızı 25 Kasım da KESK in örgütlediği greve desteğe çağırıyoruz” dedi.

Murat ALTUNÖZ Anta Haber Ajansı

KAVUKOĞLU; "25 KASIM ÇARŞAMBA GÜNÜ TÜM YURTTA "GREV'DEYİZ" DEDİ...

Eğitim-Sen Şube Başkanı Servet Kavukoğlu, tüm yurtta 25 Kasım tarihinde greve çıkacaklarını söyledi.

Kavukoğlu yaptığı açıklamada, “Türkiye'nin hayatını çalışarak kazanan insanları olarak, hayatı her gün yeniden yaşanır hale getiren; onaran, okutan, sağaltan, giydiren, doyuran emekçileri, meslek insanları olarak çok zor bir dönemden geçiyoruz. Ülke krize yol açan politikaları terk etmeyen, hatasını görmeyen ve yaşadığımız krizi sermayenin krizi olarak algılayan; kriz karşısında emekçilerin yüz yüze kaldığı ağır koşulları umursamayan bir siyasi iktidar tarafından yönetiliyor. Geride bıraktığımız 1 yıl boyunca hepimiz yoksullaştık. Şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Bütçe Komisyonunda 2010 bütçesi görüşülüyor. Bu bütçe insanlara krizden çıkış bütçesi olarak sunuluyor, oysa gerçekte bu bütçe krizin yükünü emekçilere yükleme bütçesidir. Bütçenin gelir kalemlerinin neredeyse tamamı emekçilerden alınan vergilerden oluşuyor. Biz krizin başından bu yana siyasi iktidarı yakaladığımız her fırsatta, bulduğumuz her zeminde uyardık: "Krizi biz emekçiler yaratmadık, bedelini de biz ödemeyeceğiz" dedik. Sokaklarda, meydanlarda kitlesel gösteriler yaptık. Krizle mücadelede insan öne çıkarılmalı, toplum öne çıkarılmalı; işsizlikle mücadele öne çıkarılmalı dedik. Halkın vicdanına kulak verilmeli dedik. Siyasi iktidar bırakın taleplerimize kulak vermeyi, sokakta hak arayan emekçilerin üzerine kolluk güçlerini saldırttı. Bu ülkenin hak arayan hesap soran insanlarını baskı altına alma yolunu seçti. Çağdışı sendika kanunlarıyla çalışma yaşamını yönetti. Yandaş sendikalar yaratarak çalışma barışını bozdu. İşçi memur ayrımına dayanarak, sözleşmeli, geçici, taşeron işçisi, güvenceli, güvencesiz diyerek emekçileri bölme yolunu seçti. Her kuruşunu alın terimizle ödediğimiz primlerimize rağmen sağlık hizmetlerinde katkı payı uygulamasında inat etti.Sağlı paralı hale geldi. Sağlık ocaklarında 2 TL, Devlet Hastanelerinde 8 TL, Özel Hastanelerde 15 TL Muayene katılım ücreti alınmaya başlandı. Kamu alanında emekçilere dayattığı ücret zamlarıyla özel sektördeki ücretleri de baskı altına aldı. Kamu emekçileriyle hiçbir hukuksal dayanağı kalmayan "toplu görüşme" yapma mantığında inat etti. Emekçilerin karşısına oturup pazarlık yapmak yerine, sendikaları makamında kabul ederek % 2,5 + % 2,5'luk ücret zammını dayattı. ILO’ nun 87 sayılı sözleşmesine atılmış imzayı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını hiçe sayarak Anayasanın 90. Maddesini çiğnedi. Siyasi iktidar işbaşına geldiğinden bu yana Türkiye'de işler emekçiler için daha da kötüye gitti. Mecliste görüşülen Bütçe Kanununa göre önümüzdeki yıl daha da kötüye gidecek. Krizin bedeli emekçilere, küçük üreticilere, yoksullara ödettirilecek. Ancak bu ülkenin emekçileri, işsizleri, çiftçileri, emeklileri, ev kadınları, yoksulları, aydınları, meslek insanları, doktoruyla, mühendisiyle, öğretmeniyle buradan bir kez daha haykırıyoruz. Bu bedeli ödemeyeceğiz!

Bunu ödememek için her fırsatta ve zeminde sesimizi yükselteceğiz. İşyerlerinde, mahallelerde, sokaklarda, meydanlarda taleplerimizi haykıracağız. Bu açıdan Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'nun (KESK’in) çağrıcısı olduğu 25 Kasım Uyarı Grevi önemli bir dönüm noktası oluşturacaktır. Gasp edilen toplu sözleşme hakkımızı kullanmak için, Herkese güvenceli iş, onurlu bir yaşam, insanca bir ücret için, Kaynakların sermayeye değil işsizlik ve yoksullukla mücadeleye ayrılması için, Demokratik bir çalışma yaşamı için, Çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakmak için, Özgürlük, eşitlik, için, Demokrasi için, barış için, adalet için Krizin bedelini ödememek için Küresel kapitalizme karşı emeğin sesini yükseltmek için, 25 Kasım Çarşamba Günü okullarda öğretmenler, hastanelerde doktorlar, hemşireler, sağlık çalışanları, devlet dairelerinde memurlar GREV’de olacağız.
25 Kasım Çarşamba Günü GREV’deyiz” dedi.

Anta Haber Ajansı Murat Altunöz

8 Kasım 2009 Pazar

6 KASIM'DA YÖK PROTESTOSU

Yüksek Öğrenim Kurulu (YÖK), kuruluşunun yıldönümünde Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi’nde protesto edildi. Protestoda, öğrenciler ile güvenlik görevlileri arasında arbede yaşandı.
*
Yüksek Öğrenim Kurulu’nun (YÖK) kuruluş yıldönümü dolayısıyla, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Eğitim Kampüsünde bir protesto gösterisi yapıldı.

Okula girmek isteyen öğrenciler, üniversitenin güvenlik görevlilerinin kapıları açmaması üzerine, kapıları tekmeleyerek ve zorlayarak açmak ve okula girmek istedi.
*
Gergin anların yaşandığı YÖK protestosunda, öğrencilerden bir temsilcinin üniversite yönetimi ile görüşmesi ardından öğrenciler üniversiteye alındı.
Öğrenciler adına konuşan Genç Sen üyesi Kayhan Nar, özgür ve demokratik bir toplumun yaratılması için yasakçı üniversite yönetiminin değiştirilmesi, üniversitelerin ticari kurum anlayışından çıkarılıp, üreten, düşünen, pozitif bilim anlayışına dayalı kurumlar haline getirilmesi gerektiğini söyledi.

Eylem, atılan sloganlarla olaysız bir şekilde sonuçlandı.

Anta Haber Ajansı Murat Altunöz

İKİ BÜYÜK SENDİKA 25 KASIM'DA "GREV" DEDİ.

(Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu) KESK Hatay Şubeler Platformu 25 Kasım’da yapılacak olan “Uyarı Grevi” öncesi Kamu Sen Hatay İl Temciliğini ziyaret etti.

Gerçekleşen ziyarette, KESK Dönem Sözcüsü Servet Kavukoğlu, Krizin “Elhamdulillah teğet geçmediğini” kamu çalışanları silindir gibi ezip geçtiğini ve hemen hemen tüm kamu çalışanlarının yoksulluk sınırı altında yaşadıklarını ifade ederek böyle bir ortamda kamu emekçilerine sağır sultan gibi kulağını tıkayan hükümeti uyarmak amacı ile bir uyarı grevi gerçekleştirdiklerini ifade etti.

Daha sonra konuşan Türkiye Kamu-Sen İl temsilcisi Recep Tuncay’da Toplu Görüşmelerden bir sonuç alınamadığını ve gelinen ortamda artık grev dışında bir seçenek kalmadığını ifade etti.

Tuncay, Kamu-Sen ve KESK olarak ilk defa bir araya gelinmediğini daha öncede iki konfederasyonun Emek Platformu çerçevesinde olsun diğer bazı eylemlerde olsun bir araya gelerek eylem yaptığını belirterek, kamu alanında 600.000 üyesi bulunan iki konfederasyonun aynı talepler ile eylem yapmasının güzel bir gelişme olduğunu belirterek bu eylemlerin süreceğini ifade etti.

Kesk ve Kamu Sen son olarak grev konusunda 4 temel konuda mutabakata vardığı açıklandı. İki sendikanın mutabakatı ise şöyle oluştu; “Grevin Adı: “Bir Günlük Uyarı Grevi”, Grevin Biçimi: Grevg doğrudan iş bırakma olarak gerçekleşecek, hiçbir biçimde vizite, sevk yada rapor alınma gibi yöntemlere baş vurulmayacaktır. Grevin Tarihi: 25 Kasım 2009 Çarşamba günü yapılacaktır. Bu bağlamda işyerlerinde emekçilerin birliği sağlanacak, alan çalışmalarında her iki konfederasyon kendi özgün programını bağımsız olarak yürütecektir”

Anta Haber Ajansı Murat Altunöz